13 Haziran 2012 Çarşamba




ZEHRA BAŞARAN’ın BİR RESMİ (140X170)

5 Haziran 2012


Bu resme şöyle bir bakanların, bakıp da görmeyenlerin, görüp de anlamayanların aklından geçenleri duyar gibiyim:
     
      -Siyahlar giymiş bu kadının bu kayıkta ne işi var?
       Üstelik, yağmur yok, güneş yok; ne diye şemsiye açmış?
       Garip, doğrusu!
      -Ah, böyle bir kayığım olsaydı, atlar, denize açılırdım
       ben; kıyıda kalır mıydım hiç.
      -Postalın sahibi nerede?  Sadece bir tek postal
       görünüyor; ressam, ikincisini yapmayı unuttu demek ki.
      -Kadın, ne diye siyahlar giymiş?  Belki de matemli;
       denizde sıkıntısını dağıtmaya gelmiş, ama demek ki
       konuşacak kimsesi de yok.
      -Ne kadar da ıssız bir deniz; ne bir dalga ne de başka
       bir tekne var.  Bir tek martı bile yok!
      -Her halde bu kadının kocası kayıkçıydı, ve ölmüş ki,
       kadın, matem tutuyor.
      -Ev kadını dediğin yalnız başına kayıklara biner mi?
      -Halatı çekenler kim?  Acaba kadını kaçırıyorlar mı? 
       Ben olsam, kayıktan hemen atlar, kıyıya çıkardım.

   Bir resmi bütünüyle ve hakkıyla anlayabilmek için, önce, o resmin detaylarını tanımlamak gerektiğine inanan dikkatli bir izleyici, bakın, nelerin farkına varacaktır: kayık hareket halindedir; çünkü, dümen suyu hafif çalkantılıdır.  Kayığın dümeni ve kürekleri bulunmamaktadır.  Kayık, nispeten yenidir ve adının yazılması gereken yerde “1” rakamı görülmektedir.
Kadın, sıkıca giyinmiştir, gençtir, ve yüzü izleyiciye  dönüktür.  Kıyıda duran bot, nispeten yenidir ve, büyüklüğüne bakılırsa, bir erkek botudur.  Ortalık tamamen ıssız olup kadın bu ortamda tamamen yalnızca görüntülenmiştir.  Kayık,  kıyıdan henüz açılmamıştır.  Diğer detaylara, sırası geldikçe, aşağıda değineceğim.
   Bence, bu resim, bir kadının ya da kadınların bağımsız kişiliğini, yaşam mücadelesini, ve özlemlerini, izleyicilere  Sembolizm ve Romantizm ekolleri yoluyla anlatmayı amaçlamıştır. Kayık, kaderi temsil etmektedir; kayığa “1” adının verilmesi, bu kader yolculuğunun yalnız yaşanacağını ileri sürmektedir.  Kayığın içindeki kadın, ressamın kendisini temsil edebileceği gibi tüm kadınlara da seslenmektedir.  Kadın, kaderin varlığını algılamakla beraber, ona boyun eğmeyecek, mücadele edecektir.  Şemsiye ve paltonun koruyucu özellikleri, kadının olumsuz etkenlere karşı bir dereceye kadar hazırlıklı olduğunu ima etmektedir.  İnce halat da kader tarafından ya da kadının hayatta karşılaşabileceği çeşitli güçler tarafından çekilmektedir: politik güç, para gücü, din gücü, medya gücü, sosyal baskılar, doğal etkenler gibi.  Kadın, bu güçlere karşı, kendi özgür yaşamını, sadece kendi iradesiyle sürdürebileceğinden emin olamadığı içindir ki kayığın kürekleri ve dümeni onun eline ya da hükmüne verilmemiştir.  Kadının genç olması, yaşamının henüz başlangıcında olduğunu; yüzünün izleyiciye dönük olması, onun tanınmaktan çekinmeyen kişilik sahibi bir birey olduğunu; yalnız ve kıyıdan henüz açılmamış olması da bu bağımsız-bireysel kimliğini yakın bir geçmişte seçmiş ve geliştirmiş olduğunu, ve bu yolculuğun başlangıcında olduğunu ima etmektedir.  Kıyıdaki erkek botu, geride kalanları, özgürlük uğruna terk edilmiş bir sevgiliyi, ya da toplumu temsil ediyor olabilir; ama kadın, bu engellerden ve kısıtlayıcı yüklerden kopmayı başarmış görünüyor.  Kadının giysilerinin ve şemsiyenin siyah renkte seçilmesi, iletişime dramatik bir “aura” vermektedir.  Kıyıdaki kazık ve ona bağlı olup ta koparılmış olan ince halat, büyük bir olasılıkla, şimdi kaderin çektiği halattır; yani, kadın kadere tek başına meydan okuyacak olgunluğa erişmiş, ve yaşam yolculuğuna tek başına başlamıştır; ya da bunun özlemini çekmektedir. 
   Tüm ortamda fırtınadan önceki bir sessizlik hâkim olduğunu sezmek, ve bu nedenle, bu saygıdeğer kadına iyi şanslar dilemek ve hatta yardım edebilmek arzusuna kapılmamak mümkün değil!
   Zehra Başaran, önemli, güncel, ve sıra dışı kavramları şairane bir incelikle tasarlayıp güçlü bir yağlıboya tekniğiyle resimlerine yükleyerek izleyicileriyle paylaşmakta önde gelen bir ressamımız konumuna gelmiştir.  Örneğin, bu resim, yerli ve yabancı kadın-hakları derneklerinin iç mekânlarında başköşeye konulacak değerdedir.  Zehra Başaran’ı içtenlikle kutluyor, ve yeni resimlerinin yolunu gözlüyorum.
   
   Sezer Aykan

   Sanatlar eleştirmeni, MAC
   Görsel sanatlar işletmecisi, MVAM

2 Haziran 2012 Cumartesi









MESUT EREN’in RESİMLERİ

                        2 Haziran 2012


   Mesut Eren, yıllardır hem resim yapıyor hem de, İstanbul Kadıköy’deki dershane ve atölyesinde, uygulamalı resim dersleri veriyor. Şimdiye kadar yüzlerce talebe yetiştirmiş; hepsi de aldıkları eğitimden memnun, ve Mesut Hoca’larını içtenlikle seviyorlar.
   Mesut Hoca’nın önde gelen özelliği, resimlerinde çeşitli konulara çeşitli ekolleri başarıyla uygulaması: portreler, peyzajlar, natürmortlar ve bunların Fovist, Sembolist, Dışavurumcu, İzlenimci, Abstrakt, Realist yollarla görüntülenmesi gibi.
   Bir ressamın değerinin artmasına neden olan etkenler arasında, karakalem, çini, suluboya, yağlıboya, akrilik, guaş, pastel, baskı (özellikle gravür) gibi teknikleri kullanabilmesi, çeşitli konuları işleyebilmesi, çeşitli ekolleri uygulayabilmesi önde gelen etkenler sayılır; Mesut Eren’in resimlerinde tüm bu sayılanları görmek mümkün oluyor; hem de her birinde kişisel sergilerini açabilecek düzeyde.  Ayrıca, resme anlam yüklemek açısından da görülmeye değer resimler üretiyor: “Düş Yolcusu, Sanat Durağı Galerisi’nde” geçenlerde sergilediği “İlk Aşk” resminde olduğu gibi.
   Mesut Hoca’nın çeşitli resimlerini “Düş Yolcusu” sanat galerisinde İnternet yoluyla görmeniz mümkündür; sanatseverlere bilhassa öneriyorum.

Sezer Aykan

Sanatlar eleştirmeni, MAC
Görsel sanatlar yöneticisi, MVAM
  
     
      

20 Mayıs 2012 Pazar

RESMİ, GÖNÜLDEN GEÇTİĞİ GİBİ Mİ YAPMALI?


 14 Mayıs 2012 

   Bazı ressamlar tanıyorum, Postmodernizm’in etkisine kapılmış olacaklar ki, “ben, gönlümden geçtiği şekilde resim yaparım,” diyorlar ;  sonuçta ortaya çıkan resim, o resmi yapan ressamın gönlünün ekolüne ait oluyor!  O halde “gönül” nedir, ondan başlayalım.  Gönül, soyut bir isimdir; yani, gönül denen şeyi koklayamayız, göremeyiz, işitemeyiz, tadamayız ve ona dokunamayız.  Türk Dil Kurumu’nun İnternet sitesindeki “Büyük Sözlüğünde” gönül sözcüğü için: “1--Sevgi, istek, düşünüş, anma, hatır vb. kalpte oluşan duyguların kaynağı; 2--(Geniş anlamda) duyguların, ruhsal kıpırdanmaların, iç çabaların taşıyıcısı,” denmiş.  Tabii, kalpte duygu oluşmaz; kalp, organik bir nevi pompadır; duygu ve düşünceler beyinde oluşur; bu bakımdan, kalp ya da yürek, burada, bir metafor olarak kullanılmıştır.   
      Ben, bu tarifleri yetersiz bulduğum için, konuyu biraz daha incelemek istiyorum.  Önce, gönül sözcüğünün bazı kullanılış biçimlerine göz atalım: bir işi gönüllü olarak yapmak, birisine gönül vermek, birinin gönlünü çalmak, “gönül ferman dinlemez”, gönülden geçirmek, “gözden uzak olan, gönülden de uzak olur,” gönülden bağlı olmak, gönlü zengin olmak, alçak gönüllü (mütevazı) olmak.    Tüm bu beyanlarda, gönül sözcüğüne romantik bir anlam yüklendiğine tanık oluyoruz.  Geniş bir kapsamı olan bu sözcük, bir insanın diğer insanlarla, doğal ve insan-imalatı olan şeylerle olan ilişkilerinde, o insanın heveslenmekle, beğenmekle, sevmekle, özlemekle, alışmakla, anımsamakla, kıskanmakla, nefret etmekle, sadık kalmakla, kin tutmakla, kızmakla, kısacası bu gibi davranışlarla ilgili tüm tariflerinin bileşkesini ifade etmektedir.
   İnsanlar, birbirlerinden farklı olduklarına göre, “herhangibir insanın gönlü, diğer insanlarınkinden farklıdır,” diyebiliriz.  En iyisinden tutun da en kötüsüne kadar bireyler olduğuna göre, gönülleri de bu şekilde tanımlamak mümkündür.  Kural tanımayan, cahil, bencil, sakıncalı yanlış ve eksiklerle dolu gönüllerin “kaş yaparken göz çıkardıkları,” çevrelerine her derecede zarar verdikleri insanlık tarihinde kayıtlıdır.  O halde, her insanın, kendi gönlünü bir ömür boyu incelemesinde ve onu daha bilge daha ince ve daha medeni hale getirmeye çalışmasında yarar vardır, ressamlar ve diğer tür  sanatçılar da dâhil.  Unutmayalım ki cahilin gönlü bilge olamaz, kabanın gönlü ince olamaz, zalimin gönlü müşfik olamaz, yalancının gönlü dürüst olamaz, basitin gönlü kapsamlı olamaz, acelecinin gönlü sabırlı olamaz, vb.
   Günümüzde, eline çekici alan marangoz, tornavidayı alan elektrikçi, fırçayı ve boyayı alan da ressam olarak boy gösterebiliyor; bunların hepsinin kendi çapında gönülleri var.  Herkes kendi gönlüne göre resim yaparsa ortaya sanat değeri olmayan bir sürü resim çıkması kaçınılmazdır.  Ressam olabilmek için, insanın resim tekniğini yeteri kadar öğrenmesi, resme ışık, enerji, renk, şekil, derinlik, ve anlam yüklemenin eğitimini alması gerekir.  Herhangibir insan, aklını, elini, gözünü, ve iradesini resim sanatı konusunda yeteri kadar eğitmemişse, sadece gönülden resim yapmasıyla ortaya sanat değeri olan görüntüler çıkması beklenemez; tesadüfler hariç. 
   Sonuçta, insanların çoğunluğunun gönlü, “sanatçı gönlü” değildir.  Aklı (bellekteki tariflerin ve bilginin tümü) daha değerliye doğru ilerleyenin gönlü de o yönde ilerler; ama, bir gönlün hakiki bir sanatçı gönlü haline gelmesi, öncelikle, seçkin bir DNA, geçerli ve güvenilir bir eğitim, ve uzun süreli bir uygulama ister.

Sezer Aykan
Sanatlar eleştirmeni, MAC
Görsel Sanatlar İşletmecisi, MVAM        
      

27 Nisan 2012 Cuma

Düş Yolcusu Sanat Durağı, Liman Sergisi




                                                 Düş Yolcusu Sanat Durağı, Liman Sergisi

                                                              28 Nisan - 7 Mayıs 2012
                                       Kokteyl 28 Nisan 2012 Cumartesi, Saat 17:00 - 21:00 arası

ŞİRKET-İ HAYRİYE SANAT GALERİSİ KADIKÖY
Yenikadıköy vapur iskelesi 2. kat Kadıköy/İstanbul
0216 405 27 78


İbrahim Balaban, Zehra Başaran, Şadan Bezeyiş, Halim Çeliker, Işıl
Dural, Mesut Eren, Ümit Erzurumlu, Mine Kavala, Bahar Kılıç, Mehmet
Özer, Rıza Savaş, Esra Soytürk, Serdar Şencan

28 Nisan 2012 Cumartesi günü saat 17:00'de açılışı olan sergimize
bekliyor; sizleri, sanatın önde gelen isimlerinin buluştuğu
birbirinden güzel resimleri izlemeye davet ediyorum.

Mehmet KINA


Sanatçılarla ilgili detaylı bilgi için ,

http://www.dusyolcususanatduragi.com/
dusyolcususanatduragi@gmail.com

Bağdat Cad. Plaj Yolu. Haldun Taner Sok. No:16/B Caddebostan
0216 386 99 03

12 Nisan 2012 Perşembe

DÜNYA SANAT GÜNÜ

                                                           DÜNYA SANAT GÜNÜ BASIN BÜLTENİ

“Anneler Günü”, “Babalar Günü”, “Kadınlar Günü”, “Tiyatrolar Günü” derken
Artık “Dünya Sanat Günü”de var!


Dünya Sanat Günü, International Associations of Art (IAA)’ın işbirliği ile 15 Nisan günü ilk defa düzenleniyor. 
Geçen sene Nisan ayında Guadalajara/Meksika'da gerçekleşen IAA/International Associations of Art Genel Kurul Toplantısı'nda Türkiye temsilcisi UPSD Başkanı Bedri Baykam'ın sunumunun ardından, UPSD/Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği'nin önerisi üzerine, Leonardo da Vinci'nin doğum günü olan 15 Nisan'ın, Dünya Sanat Günü / World Art Day (WAD) olarak saptanması 
oybirliği ile kabul edildi. 
Dünya Sanat Günü’nün oybirliği ile kabul edildiği Genel Kurul’da bulunan Baykam’ın sunduğu teklifine ön imza koyarak Genel Kurul’a sunanlar: Rosa Maria Burillo Velasco, Meksika / Anne Pourny, Fransa / Liu Dawei, Çin (IAA Eski Başkanı) / Christos Symeonides, Kıbrıs / Anders Liden, İsveç / Kan Irie, Japonya / Pavol Kral, Slovakya / Dev Chooramun, Mauritius / Hilde Rognskog, Norveç. 
Leonardo, ressam, heykeltraş, düşünür, yazar, mucit, matematikçi, filozof gibi birçok sıfatı barındıran çok yönlü kişiliği ve sahip olduğu günümüz çağdaş sanat dünyasının disiplinlerarası çalışmalarının geçmiş ve aynı zamanda gelecekteki yüzü niteliğiyle, bu çok önemli gün için en uygun isim olarak herkesin onayını aldı.
Uluslararası Sanat Birlikleri’nin tüm temsilcileri, bu vesileyle düzenleyecekleri sergi, panel, parti gibi etkinliklerle sanatın, barışın ve özgürlüğün vurgusunu yaparak Dünya Sanat Günü’ne katkıda bulunacak. Meksika’dan Brezilya’ya, Norveç’ten Panama’ya, Fransa’dan İsveç’e, Slovakya’dan Güney Afrika’ya, Kıbrıs’tan Venezuela’ya, Hollanda’dan Şili’ye, Japonya’dan Çin’e tüm temsilciler
Dünya Sanat Günü’nü farklı kavram ve şekillerde kutlamak üzere hazırlanıyorlar.
Dünya Sanat Günü, sadece IAA üyesi ülkelerde değil, tüm Dünya’daki sanatçı ve sanatseverlerin kutlaması amacıyla önerildi ve kabul edildi. Sanat için çok önemli olan bu günün yaratılmasındaki amaç, sanatın her yaş ve her ırktan, tüm toplum için önemini vurgulamaktır. 15 Nisan Dünya Sanat Günü için bütün müzeler, galeriler, üniversiteler, sanat kurumları ve sanatçılar kendi etkinliklerini 
düzenleyecek ve logoyu da kullanarak bu özel günü kutlayabilecekler.
IAA Dünya Başkanı, Rosa Maria Burillo Velasco/Meksika ilk kez kutlanacak olan Dünya Sanat Günü için düşüncelerini şu şekilde belirtti: “Sanat, insanlık tarihinin kelimeler, sesler ve hareketlerle betimlenen kalıcı yansımalarıyla yaşama 
geçirilmiş olan, insanın en öznel ve en çarpıcı ‘halet-i ruhiyesi’nin ifadesidir. Dünya Sanat Günü, tüm dünyanın sanatçı ve sanatseverlerinin sanatın değerini ve gücünü eşzamanlı olarak hissetmelerini ve tüm dünya ülkeleri adına büyük önemini aynı anda solumalarını sağlayacaktır.”








15 Nisan artık Dünya Sanat Günü!
İlki kutlanacak olan bu günde, belirli yerlerde etkinlikler-söyleşiler
olacak ve çoğu müze ücretsiz. Anadolu Yakası'nda ise Düş Yolcusu Sanat
Durağı olarak galerimizde de kutlama olacaktır. 15 Nisan 2012 Pazar
günü saat 17:00'de başlayacak olan etkinliğimize hepinizi bekleriz.
Dünya Sanat Gününüz şimdiden kutlu olsun...


Düş Yolcusu Sanat Durağı, Dünya Sanat Günü kutlamaları

Kokteyl 15 Nisan 2012 Pazar, Saat 17:00

Bağdat Cad. Plaj Yolu. Haldun Taner Sok. No:16/B Caddebostan
0216 386 99 03

23 Şubat 2012 Perşembe



















SONER ÇAKMAK, RESSAM
21 Şubat 2012



Soner Çakmak, Sembolizm’i ve Romantizm’i benimsemiş bir ressam.  Bu nedenle, resimlerinde, metafor çeşitlerini (Synecdoche, Metonymy), insanileştirme sanatını (hayvanlara, bitkilere, ve diğer varlıklara insani özellikler yüklenmesi) sık sık kullanarak izleyiciyle iletişime girmeyi amaçlıyor, ve bunu başarıyor.  24 Şubat---30 Mart 2012 sırasında Artium Sanat Galerisi’nde sergilenecek olan “Kış Yolcusu” adlı resim sergisinde yine aynı sanat ekollerinin gereklerini ustalıkla kullandığını gösteren 35 yağlıboya tablosu yer alıyor.  Bu tabloların çoğunda, yaşam mücadelesinin güçlüğünü, yaşamın getirebileceği yalnızlık ve umutsuzluk duygularını, çeşitli nedenlerle yaşadığımız sıkıntıları, korkuları görüntülemiş; başlıca metafor aracı olarak da, kalıcı olması nedeniyle artık buz tutmaya başlamış olan ve yeryüzünü sanki amansız ve aralıksız bir katman gibi kaplamış olan “kar örtüsünü” ve ufuklara kadar yerleşmiş olan ıssızlığı seçmiş, ve uygulamış; gayet etkin seçimler.  Bu resimlere bakarken üşüdüğümü ve ürperdiğimi hissettim; ama, bu ürperti, soğuktan değil, Soner Çakmak’ın bu görüntüler yoluyla telkin etmeyi başardığı yalnızlık ve ölüme kadar götürebilen çaresizlik düşünceleri yüzündendi.
   Resimlerdeki figürler, bazen Çakmak’ın kendisi, bazen de bizleri temsil ediyor; kapüşonlu ve pelerinli, hayalet görünüşlü, ve yüzleri görünmeyen figürlere herhangibir insanın yüzünü yerleştirmek mümkün; dahası, herhangibir izleyici bu karanlık alanlara kendi yüzünü de, kendi yalnızlığına, umutsuzluğuna, çaresizliğine, ve korkularına kapılarak yerleştirebilir. 
   Resimlerdeki bazı sırıklara bağlandığını gördüğümüz beyaz paçavralar, bu yollardan daha önce başkalarının da bu güçlükleri ve acıları çekerek geçmiş olduğunu ima ediyor.  Bazen, çarmıha gerilmiş insan gibi görünen korkuluklar, hem korkutuyor hem de korkuyorlar.  Bu yolla, Çakmak, korkanla  korkutanı yüzleştirmeyi amaçlıyor. 
   Kargalar konusunda halk arasında yaygın bazı hikâyeler ve atasözleri vardır, “besle kargayı, oysun gözünü” gibi.  Genelde, karga pek sevilmez; “korkuluk” sözcüğünün İngilizcesi, “scarecrow”, yani, “karga korkutan” demektir.  Tarlalara musallat oldukları için olsa gerek.  Ama, kargaların, kuşlar içinde hatta diğer hayvanlar içinde de maymunlardan sonra en zeki hayvan olduğu zoologlar tarafından kanıtlanmıştır.  Soner Çakmak’ın, bu kuşu, yine sembolik nedenle kullanmış olmasını, onların yokluğa, sıkıntıya, ve yalnızlığa dayanıklı olmaları nedeniyledir sanıyorum.  Resimlerde tanık olduğumuz yokluk sahnelerinde, kargalar, ne yapıp yapıp, yiyecek bulacak ve yaşamlarını sürdürebileceklerdir, ve bu gerçek, insanlar için de, bu koşullara rağmen, kurtuluş yolları olduğunu ima etmektedir.
   Çakmak, resimlerinde, görüntülenmesi zor olan soyut kavramlar üzerinde duruyor: umut, korku, yokluk, onur, sabır, yaşam mücadelesi, çaresizliklerin çektirdiği acılar gibi.  Bu duyguları, daha önce de yarattığı resimlerindeki palyaçoların gözlerinde okumak, insanların kulak şekillerinde, fizyonomilerinde görmek, hayvanların sembolik seçimlerinden sezmek mümkün.  Bu bakımdan, Çakmak’ın resimlerindeki çeşitli kapsam ve yoğunluk taşıyan sıra dışı metaforların üstünde dikkatle durmak ve onların şifrelerini çözmek gerekiyor; dolayısıyla, Soner Çakmak’ın eserlerini, sanat eğitimi almamış izleyicilerin anlaması biraz zor. 
   Soner Çakmak, kendisini resim sanatına cidden ve uzun vadeli olarak adamış bir ressamımız; resim yapmaya çocukken başlamış, Marmara Üniversitesi’nin resim sanatı bölümünden 2001’de mezun olmuş.  Yıllardır, devamlı olarak sanatsal resim üretiyor.  Büyük boyutlar, onu yıldıramıyor.  Sağlam ve ileri bir resim tekniğine varmış.  En önemlisi, resme anlam yüklemek “meydan okumasını (challenge)” yenmiş; soyut kavramları bile, varlığımızı sarsan sanatsal görüntüler haline getirebiliyor. 
   Soner Çakmak’ın resimlerinin, öncelikle, koleksiyoncularca rağbet göreceğini tahmin ediyorum.  Kendisinin, azimli ve resim sanatına derinden bağlı olması nedeniyle, resim yapmaya kesintisiz devam edeceğini varsayarsak, bu resimlerin güvenilir birer yatırım aracı olacağını söyleyebilirim.
   Resim sanatında Romantizm ve Sembolizm etkin birer ifade yolu olmakla beraber, Realizm, Abstrakt, Fovizm, Futurizm, İzlenimcilik gibi diğer ekollerin de ortaya çıkarak kalıcı hale gelmelerinin “görüntülerle iletişim sanatının” kapsam ve yoğunluğunun artmasında önemli rolü vardır.  Sanat eğitimi almamış izleyicilerle, resim sanatı yoluyla, iletişim kurabilmenin en etkin yolu da Realizm gereklerinin kullanılmasıyla mümkündür diyebiliriz.  Be nedenlerle, Soner Çakmak’ın, gelecekte, çeşitli ekollerin de gereklerini kullanacağını tahmin ediyorum.  “Kış Yolcusu” sergisini mutlaka izlemenizi, ve değerli ressam Soner Çakmak’ı, kendi sanatsal tatmin ve evriminiz için, yakın takibe almanızı önemle öneriyorum.

Sezer Aykan

Sanatlar eleştirmeni, MAC
Görsel sanatlar işletmecisi, MVAM