17 Mayıs 2016 Salı

Öznur Eren "Çoklukta Birlik" Resim Sergisi
Harmony Sanat Galerisi / Kuzguncuk
14 Mayıs - 14 Haziran 2016
             


ÖZNUR EREN RESİMLERİ ÜZERİNDEN ÇAĞRIŞIMLAR


Öznur Eren’in “Çoklukta Birlik” adlı resim sergisi önce adıyla çeldi aklımı.  Bu “çelme” sözcüğünü hiç olumsuz anlamda kullanmıyorum.  Her anlamda bombardımana maruz kaldığımız bir dünyada, bize dokunan, ruhumuzu okşayan ve daha derinlerine inmemiz için bizi yoluna davet eden türden bir “çelme” bu. Üstelik benim gibi sözcüklere vurgun birini öncelikle kelimelerle etkilemesinden daha doğal ne olabilirdi ki?
İşte böyle bir etkileşimle başladı Harmony Sanat Galerisi’ndeki sergisine yolculuğum. Öznur Eren aslında daha öncesinde de tanıdığım bir ressamdı. Bir sis perdesi içinde ama yine de görünür olmaktan korkmadan renkleri cesaretle kullanmasıyla, doğa ile insanı ama özellikle kadınları bütünlemesiyle, toprağın ta derinlerine kök salan ulu ağaçlarıyla ve de bütün zarafeti ve renkleriyle ayakları toprağa sapasağlam basan tanrıça görünümlü dimdik kadınlarıyla kalmıştı aklımda Öznur Eren.
“Derdim bana derman imiş bilmedim,” diyen Aşık Veysel’in dizesiyle gezdim sergiyi. Bir derdi vardı Öznur Eren’in, işte bu derdini anlatma ve iyileşme yoluydu resim sanki onun için. Dünyaya bakış açısını doğrudan bir mesaj verme kaygısı gütmeden en usta olduğu alan olan resimle dile getiriyordu. Öznur Eren’in resim sanatıyla ilgili teknik bilgisinin sınırına ya da sınırsızlığına dair bir şey söyleyecek sözüm olduğunu düşünmüyorum.  Ama bildiğini sindirdiğine, özümsediğine ve bildiklerini bütün samimiyeti ve yaşanmışlığıyla bize aktardığına dair bir kuşkum yok.  Aksi takdirde dokunabilir miydi yüreğime böyle?
Mevlana’nın fil hikâyesini şimdiye uyarlayacak olursak, karanlık bir odada filin neresinden tutuyorlarsa orası konusunda uzmanlaşan, ama filin bütününe dair fazla fikir sahibi olamayan günümüz bilim ve sanat dünyasında, farklı alanlardan insanların ve dünyaların birbirine dokunmasından daha anlamlı bir şey olabilir mi üstelik?
Sergiyi gezerken, sergi kataloğunu da inceleme fırsatı buldum. Katalog içerisinde Charles Baudelaire’in, sergiye de ismini veren ‘Çoklukta Birlik” adlı şiirini okuyunca her şey daha bir anlam kazandı benim için.

“ÇOKLUKTA BİRLİK
Bir tapınaktır doğa, sütunları canlı;
Anlaşılmaz sözler duyulur zaman zaman.
Sembol ormanları içinden geçer insan;
Tanıdık bakışlar süzer gibidir sizi.

Bir derin, bir karanlık birlik içinde,
Aydınlık kadar sonsuz, gece kadar geniş,
Uzaktan söyleşen uzun yankılar gibi,
Renkler, sesler, kokular karışır birbirine.

Kokular vardır çocuk tenlerinden taze;
Obua sesinden tatlı, çayır gibi yeşil;
Kokular da vardır azgın, zengin, gürül gürül.
İnsana sonsuz şeylerin tadını veren,
Misk, amber, aselbent, buhur gibi kokular,
Duyuları, düşünceyi alıp götüren.”[1]
               
Baudelaire’in şiirindeki panteizm, insanın ister istemez başka mistik felsefi anlayışlara gitmesine de kapı aralıyordu. Örneğin 10. Yüzyılda Hallacı Mansur’dan başlayarak tasavvufu da etkisi altına alan Vahdet-i Vücut düşüncesi bunlardan biriydi. Bütün bir doğayı tek bir Bir’in parçası olarak gören ve insanın belli kapılardan geçerek edindiği bilgisi ve güzel ahlakıyla Bir ile bir olacağını söyleyen bu anlayış, aslında M.S. 3. Yüzyılda ortaya çıkan Yeni- Platonculuk içinde de vardı.
  İşte ister Çoklukta Birlik, ister Vahdet-i Vücut, ister Panteizm, isterse Yeni- Platonculuk olsun, türlü türlü donlar (şekiller) altında, bir Bir’e ermek istiyoruz aslında. Öznur Eren’in resimleri de bu çabanın bir ürünü.  Bütün sanat eserlerinde olduğu gibi, Öznur Eren’in resimleri de kendisi için bitmiş ve sergilenmiş olsalar da, bundan sonra çokluk içerisinde alımlayıcılarıyla yeniden üretilmeye ve can kazanmaya devam edeceklerdir.


                                                                                              Kıymet Erzincan Kına
                                                           




[1] Charles  BAUDELAIRE
Çeviri : Sabahattin EYÜBOĞLU




























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder