ARZU KILIÇDOĞAN RESİM SERGİSİ
MALTEPE NAZIM HİKMET KÜLTÜR MERKEZİ
ARZU KILIÇDOĞAN RESİM SERGİSİ ÜZERİNE
Arzu Kılıçdoğan’ın Maltepe Nazım
Hikmet Kültür Merkezi’ndeki sergisini gezerken sanatçı yollarda olmalı duygusu
uyanıyor insanda. Resimlerindeki yolculuk özellikle İstanbul üzerinden çıkılan
bir yolculuk. Türkiye’nin toplumsal hareketlerine de merkezlik etmesi açısından
sembolik bir yanı da var İstanbul’un.
Bu sergide önce Arzu
Kılıçdoğan’ın Gezi Dönemi resimleriyle karşılaşıyorsunuz. 2013 Gezi Hareketi dönemine tanıklık
edercesine son derece gerçekçi çizilmiş resimler bunlar. İnsanların öfke
patlamaları, isyanları, direnişleri yansımış bu resimlere. Üstelik sadece
bireysel ya da toplumsal bazda insanların değil, insan üzerinden doğanın da
isyanı var bu resimlerde. Bu dönem tablolarından, direnişçilerle birlik olup
haykırışını resimden duyururcasına çığlık atan köpek resminin yer aldığı tablo
daha öncesinde de ayrıca bir etkileyici olmuştu benim için. Zaten Gezi de bir
habitat isyanı değil miydi? Ağaçlar ve bitkiler olmadan hayvanların ve
insanların nefes alamayacağının farkında olan insanların yaşam hakkına ve yaşam
şekillerine müdahaleye karşı çıkardıkları ortak bir çığlıktı Gezi Hareketi.
Sergi sonrasında yaptığımız bir
sohbette, Arzu Kılıçdoğan, gezi resimlerinin Gezi öncesine de dayandığını ve
2010 yılından itibaren bu yönde görseller topladığını ve Gezi öncesinde Yunanistan’da kapitalizmin
insanı ve doğayı metalaştıran dünya görüşüne karşı başlayan sokak
hareketlerinden çok etkilendiğini ifade ediyordu.
Tekrardan sergi içinde yolculuk
etmeye devam edecek olursak, insanı merkeze alan dünya görüşünü de
yansıtırcasına portreler de dikkat çekiyordu sergide. Son derece gerçekçi
çalışılmış bu portrelerde, özellikle kadınlar resmedilmiş. Bakışları ve
duruşlarıyla hüzün hakim olsa da, sevginin ve direnmenin gücüyle dimdik ayakta
olduklarını söyleyen kadın yüzleri var bu resimlerde. Bu portrelerde, sanatçı kendi yaşamından
insanlara yer vermesinin yanında toplumsal duyarlılığının ve çağına
tanıklığının bir göstergesi olarak Cumartesi Anneleri’nden de portreler yapmış.
Sergide doğa insan bütünlüğü içerisinde
Arzu Kılıçdoğan’ın peyzajları ayrıca
dikkat çekici bir özelliğe sahip. Bu peyzajlardaki baskın renk, sarı ve
turuncunun tonları. Bu tonlar ışığa ve
ateşe yaptıkları göndermeyle bilgiyi, aydınlanmayı, ufuk açıklığını imleyen
renkler. Beton, cam ve yapay ışık ortamından yorulan modern kent insanına bir
nefes gibi bu peyzajlar. Şehrin içine hapsolmuş insanların uzak diyarlara gitme
özlemlerine ayna tutmuş Arzu Kılıçdoğan.
Sergi sırasında Arzu Kılıçdoğan
ile yaptığımız sohbetlerde, Rus Gezici ressamlarından söz ediyordu. 19.
Yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan bu akım, Çarlık Rusya’sının topluma
kapalı sanat anlayışına karşı olarak doğmuş. Bu ressamlar yaşam ve toplum
içerisinde var olmak istercesine, Rusya içerisinde yolculuklara çıkarlar. Çalışan
insanları özellikle de köylüleri betimlerler resimlerinde, bunların yanında
portreler ve peyzajlar da baskındır bu akım içinde. Sanatçının iç dünyasının
imbiğinden geçerek doğayla, insanla ve toplumla kucaklaşan bu resimler, daha
sonra Sovyet Devrim’ini de beslemedikleri söylenebilir mi?
Arzu Kılıçdoğan, Rus Gezginlerinden
söz ederken, benim aklımdan da Anadolu’yu, Rumeli’yi karış karış gezen,
geçtikleri yollarla beslendikleri türküleri, deyişleri ve nefesleriyle bu
toprakların insanlarının sesini kondurup kondurup göçerten ve çoğaltan ozanlar
ve abdallar geçiyordu. Sarayın himayesine rağmen ya da belki de bu yüzden,
insanla ve toplumla kucaklaşamayan Divan Şiirinin aksine, yollara düşen bu deli
divanelerin şiirleri ve müzikleri hala gönlümüzü titretiyor.
Bu toprakların doğal mayasında
var olan bu gezicilik ruhu, 1937 ve 1943 yılları arasında bizzat devlet
tarafından da desteklenmiş. Bugünün
resmine de yön veren Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Feyhaman Duran, Abidin Dino, Elif Naci, Avni
Arbaş, İbrahim Çallı gibi ressamları da yetiştirecek şekilde, ressamlar sahaya
özellikle Anadolu’ya gönderilerek toplumla resmin kaynaştırılması
hedeflenmiştir. Böylece kökleri yerele salınıp, evrensele dal budak salan bir
sanat anlayışı hedefine yönelik bir harekete öncülük edilmiştir.
Bu çerçevede Arzu Kılıçdoğan’ın
resimlerinde de özellikle peyzajlarıyla böylesi bir açılımın izlerini
görmekteyiz. Bütün içerisinde ise çağının uzun erimli tanığı olmak adına yollara
akmak, yollarla beslenmek, çoğalmak ve arınmak isteyen bir sanatçının emeği ve
samimiyetinin izlerini taşıyor tabloları.
Kıymet Erzincan Kına